31 Ekim 2019 Perşembe

Demiryolu Hatırası

dudaklarım bir panayır havasında caddenin ezgisini,
fısıldarken en tiz sesiyle kulak içlerine,
bir çamın kışın ürpermeyen yaprakları kadar soğuk,
bir o kadar derin gözlerinde anlamsızlaşması,
sözlerimin, ve ağır kokusuyla eski bir kadehte,
yıllanmış şarabımın süzülüşü ayak tabanlarımda,
buğulanmış gözlerim, sıradanlaşmış yaşlarımı neden bu denli önemli gördü?
oysa hüznü bir sigaraya sarıp ters çevirip paketimize,
açmamaya yeminli değil miydik?
karanlığımdan korkan nesil, ayakta tutarken bizi,
aydınlığımla dalga geçen kuşaklar,
sallantıdayken biz neredeydi?
ya sen öfkemi hapsederken avuçlarında,
kaşımı çatmayı unutturup gülümseten kadın,
o tokatı atmalı mıydın? en zayıf yerime,
hislerime.
şimdi o eski kuşak alaycılar ayıplamaz mı beni?
rüyalarında yeni nesil zıplayarak mı kalkmalı yatağından?
nedensizliğinle boğuşurken sen,
hastavari bir bilinçle hapsetmeli miydin beni?
özellikle kış ayları, eldivenim tüm karın suyunu çekmişken içine,
o yükü yüklemeli miydin ellerime?
bir çakmak iki beşlik bakkal önlerinde,
sürtüp geçirdiğim gençlik yıllarına,
bir anlam ararken aslında,
bu anlamı tutup da kaçmasaydın ya,
peşin sıra koşturmayıp rahat verseydin ayaklarıma.
şimdi en gülünç sabahlarına uyanıyorum İstanbul'un,
her gün ama her gün aynı balkonun altında,
aynı sandalyede aynı marka sigaramın dumanını,
üflüyorum sonsuz evrene,
bir Tanrı çıkıp sorgularsa yaşamımı,
bir motorun selesinde yahut bir köprü ayağında,
en sinsi meleği cezbederse beni,
ya yok oluş dahi anlamsız gelirse arafta,
yazdıklarım sana, ulaşmazsa,
bir sabah yatağından fırlatıp küllüğünü,
koşturmazsan mezarıma,
yine eski nesil şaklabanlar mı dua okurlar bana?
-dostlarımı hiçe saymanın kavgası mı içimde, yoksa sadakatsizliğimin acısı mı kalbimde-
kahrederken def ederse beni?
bir çiçeğin polenine can eylerse beni?
arayıp bulabilecek misin peki?
kırk yıllık kahvenin hatrı kalırsa evinde,
çinilide bir çocuk kusarsa içkiden,
sokağın en ücra memleketinde ütopyamız,
örülürse duvarlar üstüne,
yine de anlamayacak mısın kahrın beni getirdiği şu hali?
ya bir bardak bitmeyen suların hali?
kurak bir boğaz bırakmaz mı sana?
eski kuşağa ve yeni nesle veda edip,
şarabımın artığını bir bezle silip,
kırılmış herbir şeyi toplayıp yerden,
uyursam bu gece..
bir hayal kadar sevebilir misin beni?

-emirhan özdemir