14 Aralık 2019 Cumartesi

Petrolden sebepler

Eskiden kuru demiri paspas yapardık
Padişahlaşıyor güven duygusu
Fethiyeyi fethetmişler yüzyıllar sonra
Melankolik bir bandana asılıyor
Bak teras katında bir çift göz

Tomris diyor ki bana
"Ben Tomris olabilir miyim?"
Bunu görüyorum lacivert bir şehirde
Sen ve ben 'uyar' mıydık?

Bak bak bir çift örs
Yalnızlık taşınıyor başka bir bedenime
Kıvırcık bir asfaltta yazıyordu böyle
Ama onu da göremedim uzun zamandır
Şimdilerde sadece siyah

Gülüşünde tanrısımsı bir şey var
Bir tanrıçadan ödünç alınmış gözkapakların
Yoksa tutamazdı gözbebeklerinin ışığını
Gözlerin bebek gibi gülerken

Hayır dokunma parmaklarına
Parmakların sihir barındırıyor
Büyüsü bozulsun istemiyorum

-Enes Bozkurt

13 Aralık 2019 Cuma

İlkbahar gelecek kuru demirden

Bazen öyle oluyor ki zamanı geri alabilirmişim gibi geliyor
Zamanı kağıda döküyorum
Kağıt kirleniyor
Ama bunları kısık sesle oku
Taneleyerek
Schubert'ten Serenade
Ruhumuzu okşuyor

Ben bir okula gidiyorum
Okul dişimin arasına kaçıyor
Okulum Türkiye'de
Şey, okulum Türkiye de
Sonra Shostakovich

Bardağımu yudumlayacağım
Ateşler yakıldıktan sonra
Sonra camı açıp düşünmüşümdür
Bu da bir şeyler yapmadığım demektir
Hayır ben bugün dünyayı gezdim geldim

Eh uzayın aritmetiğinden biriyim
Ne demişti Tevfik Fikret
Demişti değil mi bir şey bunun hakkında
Yoksa Josip Tito muydu o?
Her neyse ikisi de sevmezdi bence kırmızı ve siyahı
Ben Stendhal'laşmış mıyım?

-Enes Bozkurt

12 Aralık 2019 Perşembe

Adı verilmeye çocuklar üzerine

Bak şimdi sen beni böyle görüyorsun ya
Ben bu gece 6 tane şiir yazdım
Şimdi sen ben kim bilmiyorsun
Aslına bakarsan
Adındaki hiçbir kelime birbirine denk düşmüyor
Miğferimi takıp gökyüzüne bir top ekiyorum
Gökyüzü gri
Çakıldan kaldırım taşları var

Şimdi sen senin kim olduğunu bilmiyorsun ya
Bu biraz da benim ayıbım sana
Çünkü belki imrenerek bakardın aya
Ve Süreya şiirinin melodisi arkada

Şimdi sen
Şimdi sen şimdilerde boğulmayacaksın ya
Senin kim olduğunu aslen bilirdim güya
Bak bir oyun oynayalım seninle
Sen kim olduğunu bil
İsa metrolardan asılı kalmamıştır yabana

İmam kızları demir dövermiş şimdilerde parmaklıklar ardında
Marangozlar palyaço ararmış yanlarına
Çünkü anonim bir şiiri göndermeleri gerektir
Bence hepsi yalan

Şimdi tekrardan bir vapur vakur sesiyle vakum
Alyans aylarsa 12 keredir kim aylamaz
Ben ağlamam 8 yaşımdan beri
Güçlü görünmeye çalışmadım hiç
Ne gerek var şimdi gece saatler kaç falan

Dürbün dürüyorum düz bir manzara
Bak silindir elimde, bir mazbata
Seni bir şehir ilan ediyorum sevgilim; kardeş Ankara
Sende oturucak iki sevgili - biri ben - banklara

Bak benim de bir numaram var dinle
Panzer tümeni var benim içimde
İhtiyaç varsa şayet bir...
Şayet bir Heinz bir Erich
Bir bir ortaya çıkıyor çaresizliği alacakaranlığın
Yaraşır şey değil yak ışık yakışık yak ışık
Betonlarda detone olan çimentolar da var

Bak kum fırtınası döküyorum şehre iyi izle
Çünkü okuyorum aksatmadan kitaplarımı
Ama sen hala Ankara gibi
Milyonlar öldürüyorum tek bi lafla
Milyonlar kıyımlanıyor
"Hoşça kal!"
Güzelce kal
İyice bi kal böyle

-Enes Bozkurt

11 Aralık 2019 Çarşamba

Gri olur gökyüzü taşları

Yağmur bitmek üzere
Yürüyorum
Kulaklarımda "Sayısız pencerem vardı"
Kırmızıda geçtim tüh
Kaldırım çok küçük
Ekran ıslanıyor
Kelimeler birbirine karışıyor
Yanımdan güzel bir kız geçti
Ve mahalleye girdim
Zihnimde Tomrisimsi bir aşk istenci
Bu hiç us'lu bir hareket değil
Fiziğe göre hareket de değil
Nietzsche kınardı beni

Gece oldu ve diyorum ki
Bu şiir de burada bitti

-Enes Bozkurt

Mor olur derlerdi şehir için

Hani
Gece olunca daha bir farklı olur ya insan
Gece sessizse, alıngan
Hani olur ya
Bazen beklentilerin olur
Ama yanlış anlar yanlış insanlar
Hani size de olmuştur
Hiç bir şey beklemedeniz mi kimseden
Açıkçası söyleyim mi
Ben de artık beklemeyeceğim
Ama yalnızca sabahları
Ama ben sabahları da beklemeyeceğim

Ya senin bir yüzün vardı
Böyle
Böyle güzel bir yüzün
Nerde o?
Yedeğini de kaybetmiş bir serenat

Ya senin bir komplon olmadığını bilemem
Bir bağdaş kurmuş gibisin aklıma
Ne fısıldıyorsun böyle
Ne fısıldıyorsun ha Hırvat?

-Enes Bozkurt

10 Aralık 2019 Salı

Ben sana yalnızca ne diyeceğim

O kadar çok şey söylemek istiyorum ki hakkında
Ama anlarsın diye demiyorum
Çünkü bu hiç etik değil
Sen anlamazsan başkası anlar
Ve bu hiç mi hiç etik değil

Yazmam gerek
Yazmam gerek seni seçtim
Sana yazıcam çünkü defter bitik değil
Size ne anlatıyorlar bilmiyorum
Ama onlar hiç
Her neyse böyle uzamamalı saçların
Böyle çökmemeli yanakların
Böyle dudakların
Dudaklarında su saklarım
Bu mümkün mü mübeccel?

-Enes Bozkurt

Şiirimsi demiştim

Canıma kasten şiir yazıyorum
Bu bir güvercin ölmüyor demektir

Bağdat'tan İstanbul'a taşınıyor tekrar zihnim
Zihnim, kayboluyorsun derinlerinde yüzünle beraber

Aydan anlıyorum
Türkçe kalıp değiştiriyor gibi
Sen kalıp değiştiriyorsun beni
Kanada ve Belçika'da kanatlarım var Bayan Grönland

Bir ülke daha sayıklıyorum
Bak burası gıpgri
Mesela burası Sibirya; aşağısı beyaz olur yüzünde
Moskova ve Petersburg; gözlerin

-Enes Bozkurt

Sinyor Foreign bir klasiksin

Şuraya biraz saçlarından çizeyim
Bach çalsın, Schubert çalsın
Gözlerimi kapayıp suratına bakarım
Biraz da gözlerinden içeyim

Saçların uzadıkça dünya biraz daha bozarır
Bir ortaçağ zindanında tüm saatlerimi bozarım
Saklarım ayı, xeno
Elimden geldiğince saklarım
Bir gün uzanıp sana vermek için
O güne değin kimse bilmez nerede,ne oldu ona
Bir çello uzaklardan çağırıyor
Duyuyor musun?

Şimdi sana iltifat edeceğim
Ama bu güneşin doğması demektir
Bir taş parçasıyken ışık saçması
Isınması, gezegenlerce var olması
Seni övmem güneşin yaratılışı demektir

Yalnız dudaklarınla aforoz edilmiş bazıları
Dudağının kuzey dişlisi güneye vurmuş
Güney dişlisi kuzeyi ittirmiş
Makineleşmiş dünya bir an için
Ve sortilerden ses yükselmiş
Aforoz edilmiş bazıları

Güvercinler uçuk beyaz ya, ondan
Gökyüzünde gördüm seni

-Enes Bozkurt

1 Aralık 2019 Pazar

Öldüğüm günden beri ayaktayım

Kapı açılır ve yalnızdır
Gırtlaktan titrer zarif melodileri
Biraz sert biraz buğulu
Kulaklarıma çarpar flu kuşu
Bir gün bir şey gördüm
O gün öldüğüm gündür
Mezar aramadım o gündür
On ton gündür

Sabahları uyurum imkan dahilinde
Ve gece sızmam şişenin çatlak yerinden
Birden Afrodit'e kadar
Uyurum sabah olma suretiyle

Herkes toplanmış neye haykırıyoruz
Kimi alkışlıyoruz
Güneş doğar tam ayaklarımızın altında
Toz toplar argümanlarım
Cilveli cezvemde ceviz pişiriyorum
Kimi dışlıyoruz?

Kırkıma kırk kırıntı kırpıyormuşcasına
Gözlerini siper eder tramvaylar yavaşlarken
Balkonlar devrilir
Barkod var ister misin!
Yalnızca taş kıvrılır ciğerlerimde
Ağzında öyle bir hazine var ki
Daha temiz bir çöplük görmedim
Sabah altıda bile

-Enes Bozkurt

30 Kasım 2019 Cumartesi

Güneş yetişemedi aydınlığa

Üstümde bir sabah olmuşluk var
Kulaklığın teki çalışmaz
Köpekler yeni havlamaya başlar henüz
İçimde hafif bir rüzgar
Hafif bir aydınlık
Geceden doğdum yeni
Gözlerim kararır sade
Ağzımda tatsız bir beklenti
Boynumda yeniden ölüşün hasreti

Daha uyanmadım bile
Ne ara sabah oldu
Bir ilüzyon oynatır denizde tanrılar mı
Ölünmüşlük dediğim yuttu tanrılarımı
Ve fonksiyonlarım bir defterde değil sadece
Şu an moladalar
Bu modaymış içimde sabah dalgalanırken
Ve gecenin doğurganlığı parçalanırken
Nyks uyumaya gitti sanırım
Kısıklı kısıldı kısır kızın kırık kınında
Çekip kancasından bir şehri ayağa kaldıracak
Ve dövüp saçlarını

Ayna çoğul ekiyle alyans parça bir durumdur
Gece bunu anlar
Sabah benden haykırıyor
Enis Behiç gibi değil de
Enes B. hiç yadırga denemek ister misin
Ve saçma uykumdan yine uzaklık akıyor

-Enes Bozkurt

29 Kasım 2019 Cuma

Sokak ışığında sırat köprüsü

Sana şiir kazıyorum
Bu dünyanın tam üstüne
Bir yerlerde anıyorum adını
Pulları sıraladım
Zarlara göre yaşıyoruz zaten
Melodiler gürültü yaparken

İyi tarafı, bu bir terapi
Karşıya geçiyorum söylenerek
Hayatım değişiyor
Küçükken kendimi söyledim
Ve kelebekler etkiledi beni
Bugüne çığ büyüdü
Bugün çığır açtım kendime
Artık sıkılıyorum yokluğunuzdan
Ben mi siz mi?
Devir dağlıyorum apayrı bir cismi

Uzantılar uzun uzadıya uzuyor
Ben susuyorum ve sular
Bir mermi kovanının çıkış ve varış noktaları gibi
İki ayrı uzaklıktayız
Buhar oluyor silüetim
Bu yaşlı iskeleden garp dökmesem de

-Enes Bozkurt

28 Kasım 2019 Perşembe

Anlamadığım cümleler egzis

Biliyor musun eskiden şiir yazılırmış
Martılar daha rahat kanat çırpsın diye
Sıkış tıkış gardroplar kaldırıyoruz
Odam dünyaya yetmiyor!
Yalnızca kişisel gelişiyorum bile bile
Yahudi olmamak da zor,
Bunu anlatmak da zor
Martılar bunun için kanat çırpmıyor
İnsanlar çırpınıyor??

Kırkıma geldiğimde kendimi görebileceğimi açıkçası pek de sanmıyorum
Pejmürde birer ihtiyar olacağız
Davetkar bir senfoni yaz ve 5000 kişiye yolla
Sana bir ötenazi bulalım
Siyahlar bir anda siyah kalır!
Bir otel koridorunda birini uyandırırsın
Kartlaşınca tüm kartlarım açılacak
Ya da biraz kafa karıştırdım

Şimdi uyuyorum sana doğru
Evham dövüyorum kızgın ateşte
Hayır sanma ki insan ruhunu söküp atamaz
Eliyle içinden kendini çekip çıkartır ve fırlatır
Belki uçsuz bucaksız bi uçuruma belki körfeze
Kim bilir belki hiç bilmediği bir yere
Belki o akıl almaz gözlere
Hele, düştüyse derinlerine bir kere

-Enes Bozkurt

27 Kasım 2019 Çarşamba

Nasıl mı oluştu yüzün!

Çukurlarına yağmur yağmış
Bir arada toplanmış yağmur tanecikleri
İki bulut gezinirken rastlamış bu kuyuya
Ve tam altında duruvermişler
Sonra biri gelip sepetini salmış iki kuyudan da
Çekip çıkaramadan vurulup ölmüş 4 yerinden
Tam 4 yerinden ölmüş
Gerisingeri düşmüş
Nereye düştüyse orası kızarmış işte birazcık
Onu vuran kelimeler yuvasına dönmüşler
Kusursuz bi tepeden tırmanıp
Beyaz sütunları aşıp dönmüşler yuvalarına
Etten duvar örmüşler her iki yana
Toplanmışlar birarada ve
Atlayıp bir delikten iplere tutunmuşlar
Her dokunuşlarında muazzam sesler yükselmiş iplerden
Kelimelere dönüşmüş sesler
Ve öteki kuyunun başındaki adamı da vurmuş
Diğer etten duvarın dışı da kızarmış birazcık
Kana bulanmış beyaz sütunlara kadar
Tüm ahali toplanıp temizlemiş ve bir duvar örmüşler kan renginden, sütunların önüne

Yağmur yağmaya devam etmiş pervasızca
Siyah endemik bitkiler yetiştirmiş
Kuyuların üstüne serpiştirilmiş siyah güller
Siyah laleler lavantalar lavinyalar
Evet lavinyalar
Ve sonra bir sera yaratılmış çukurların üstüne
Su dolu kuyularda yeşiller açar olmuş

-Enes Bozkurt

22 Kasım 2019 Cuma

Çalıntı coğrafyam

Her kez hata yaptım
Ama her kez!
İstisna dediğimiz şeyler istifa etti
İstisnalar istilayı bozmaz?

Eğer bir kalbim olsaydı sana verirdim
Ama onu ezmiştin hatırlıyor musun!
Gecenin aydınlığında bunu nutkediyorum
Her gece kendime...

Kuzey karalarına yelken açıyorum
Kıyısız ülkelere açılıyorum
Perşembeler bayrammış
Pazarlar farklı adalarda orada
Senin kadar soğuk bir ülke öğrendim
Yüzün kadar eşsiz!
Gözlerin kadar çarpıcı rüzgarları varmış
Ankara ayazı nedir ki oysa
İnan...
Hislerin kadar barbarlar; belki daha az
Ve kalp atışlarında tanrının çekiç dövüşü...

Bilgelik için bir şiiri daha feda ediyorum
Ve ''Tanrının en güzel şiirine...''

-Enes Bozkurt

Ben de anlatamıyorum Veli Bey

İlmi değerlerim değersizleşti
Bunu bir değerlendirelim
Bir hiç uğruna kaybettiklerimizi içelim

Duvarla konuşuyorum ve kağıtlarla
Ama intak yalnızca bir sanattır;
Cevap alamıyorum
Olsun, inkar da bir sanattır
Ben bu dönemin yalnızlığına uygun değilim

Vapurlar geçiyor Sibirya kırlarından
Çöl devşiren memleketin kutuplarına
Aklım çayırlarında kalıyor
Gözlerime gece çöktüğünden beri

-Enes Bozkurt

18 Kasım 2019 Pazartesi

Son Eserimsin

sende saklı kalırdı şu aciz zaman,
bir mumun evvelinden akan her şeydin,
tabağı doldurmuştu gözlerin,
sevinçten zıpladığın bütün anların esiriydin,
sabah olmadan da günü bitiremezdin lakin,
bir boynun vardı bir tanrı saklıydı orda bilirdim,
inançsızlıkla yargılandım bir ömür nafile,
koyu teninin altında hüzünlü bir beyaz vardı,
ben onu kirletendim,
ateşin miydim kimi vakit yoksa sade bir kıvılcım mı emin değilim,
mumu eriten ben miydim yoksa bir sanrı mı hala düşlediğim her şey,
akan ben olmalıydım gözlerinden,
göğüslerine damlamalıydım süzüle süzüle,
anaç bir tavır takınmalıydım belki,
nüksedip kasıklarına ağrıtmalıydım her noktanı,
yaratıcım allahım ne denli severdi seni,
benden de öte günahkardır kendisi,
porselen bir tabak önünde çiçeklerin dizili,
ezmeden kokla onları öpmeden sür dudaklarına,
bir duman olsan erisen yanaklarımda,
bu gece olsan, yanıbaşımda duran hologram bir poster misali,
iki yönüyle de titretseydin tenimi,
ulaşılmak da zor ulaşmak da sevgilim,
farkındalığın özrü kabul olmaz da şimdi,
eriyen her şey sensin,
erimiş bütün şekerler de sen,
ben bir karıncayım,
eziliyorum,
durma ez beni.

-emirhan özdemir

12 Kasım 2019 Salı

Juno ve Quattuorber

Doğumun ithaf olunmalı herhal Hera'ya
Ama ihtişamın yayılır her an her aya
İlkbahar yaprak döker geçer
Koca Akdeniz ise mavidir her zaman
Hera!
Bugün adının çok sıcak olduğunu öğrendim
Güneş denizleri yakmaya başlıyormuş

Sen Priamos'a bereket getirmedin ama
Dört dörtlük olamazsın sonuçta
Bana biraz bereket ne güzel olurdu şimdi
Dört gün sonra olsun

Herkül değilim ben
Vesile olduğun boğaza bakıyorum
Bir de çok sevdiğin Ege'ye
Her ikisi de bir çift gözde var biliyor musun

Ve Akhalardan kaçanlar arasında
Paris'in seçtiği güzelin soyundan iki kardeş
Sana bundan böyle Juno diyorlar Hera
Sevdin mi? Ben çok sevdim
Takvim yapraklarına yakışıyor
Hem de dört dörtlük

-Enes Bozkurt

Sana şiir okuyacaktım daha

Olmayışın bırakmayacak şimdi peşimi
En çok da gece
Gece mideme ve rüyalarıma bulantı girecek
Bilinçaltım bulanacak
Ben seni bulamayacağım
Alafranga aşklar söyleneceğim
Kendi kendime... Söylemeyeceğim
Montumu asıcam yarın
Odamın darağacına
Üşümeye senin kadar hakkım var artık
Kelime dağarcığıma sıkıcam
Merhabandan bile güzel bir kelimem yok
Ya da ben öyle sandım
Yanılmaya da senin kadar hakkım var
Bir şair doğurucam yeniden
Doğurdukça ölücem
Her tütünümün ucunda seni görücem
Ve her şarkı artık senden

.
.
.

Gökyüzüne yeşil ne zaman karışır?
Sen gözünü açtığında elbet
Güneş dünyaya tutulur
Dünya tutuşur
Mavi gezegen kızarır
Yanaklarında zuhur eder
Gözçocukların büyür mü, evet!

Yanakların kocamanlaşıyor
Dudağın yanağıma değdiğinde
Gözucuyla gözlerime bakıp
Hapşuruğumu tutuyorum bir an
Ve senin yüzün kadar bu şiirleri hakedecek bir yüz daha ben bilmiyorum
İnan...

-Enes Bozkurt

11 Kasım 2019 Pazartesi

Sokulma okula

Şiirlerimi okumazsınız dostlarım
Ve dinlemezsiniz şarkılarımı da
Ve yazdıklarımı
Biri okurdu aslında, haketseydi

Yanıma sokuldu bir melek
Maupassantla tanıştım binaenaleyh
Ve Kafka kaf dağında kafalardı kafamı

Yardımcı oyuncuları var bir hikayenin
Hangi hikaye hayatımı anlatır?
Ama siz anlamazsınız asla
Siz mühendis yetiştirirsiniz ancak
Hem de sanat damarları kopmuş bir halka

-Enes Bozkurt

Sen varken

Sanki ülkedeki tüm sorunlar çözülmüş
Düşmanlar barışmış
Hitler Moskova'ya girmiş
Tüm çocuklar özgürmüş
Amerika ölmüş
Eğitim düzelmiş
Sınavlar kalkmış
İşsizlik azalmış
Sanki herkes zengin olmuş da;
Her şeyimiz varmış
Leyla ile Mecnun kavuşmuş
Dünya barışı sağlanmış
Petrol değersizleşmiş
Kardeş Payı hiç final yapmamış
Nezaretler suçlular içinmiş
Hırsızlar yargılanmış
3. sayfalar boşmuş
Yeryüzü Agarta kadar yaşanılır olmuş
Yetim bir çocuk gülmüş
Ögsüz bir baba oğluna anne almış
Yaşadığım şehirde dağlar denize dikmiş;
Orada çiçekler açmış

-Enes Bozkurt

8 Kasım 2019 Cuma

Posta kutuma çay döküyorum birden

Duygusal çöküntüler değil,
Düzelme ba(ğa)bında bir çaba sarfederken unutulmuş bir kadeh sayfa buldum burada
Kim bıraktı, kim bırakır bilmiyorum
Yalova'da buldum ve İstanbul'da
Atlarla geliyorlar sevgilim
Tam ruhumun içine giren çakralar gibi
Biraz saçmalar mısın?

Çok hızlı karar alıp geri bırakıyorum
Kafiye uydurmalıyım bir adet
Mesela tasfiye edilmiştir her bir kadet
Ve Hristiyanlar çalardı bir toprak parçası
Neden canlarında çan alıcı bir ses olsun?

Anlaşılmıyorum dostum
Anlamıyorsun sevgilim
Bu yüzden yazılarım saçma gelir bana da
Yazma dersin KarIŞMA
Artık sana bakıp hapşuramıyorum sevgilim
Bunu psikolojik travmalar fısıldamıştı bana
Şimdi susuyor ve ben çay demliyorum ona

-Enes Bozkurt

Güneş karanlık distopyada unutuldu

Artık yazmıyorum çünkü
Ne sen geliyorsun ne de ben gidiyorum
Her gece güneşi bekleyerek geçer mi?
Belki güneş merhemdir uykusuzluğuma
Kalp atışlarımın hiç hızlanmaması,
Ya da yavaşlamaması bir doğa harikasından ötegelen bir vuku olamaz!
Şey zaten saat dörtotuz ve alışmışımlık
Şimdi bir leziz fıtrat darbeder bilincimi,
Altından kalkamaz doğa
Altından kaplama; doğal
Gayet şaşkın yavru zindanlar heceliyorum
Saat dokuzda alarmım var

Bu yaşlı Konak'tan bir vapur kalkacağız
Tam Karşıyaka'ya doğru
Yüzerken mihenk toplayacağım
Dalgalarından senin, ııı ve saçlarının
Aslında dalgalı mı bilmiyorum ama sadece
Sadece dalga geçiyorumdur
Ve bu suç değildur
Ve kelimelerimi çiğnemeden yutuyorum böyle daha tatlılar
Ve heceleri atlıyorum 4'e bir taş atıp
Sonra 5'e ve altına
Böylece yuvarlanan yeşilden ve elenen maviden daha samimi gelir bana uçan imparatorluk
Ve keçi sütünden yapılma binalarımı sen zıplayamıyorsun biliyorum
Çünkü ideolojik bir şiir değil bu
Yani narsist bir nazist olamamaklık var
Saat dörtkırk

Şarkı söyleyemiyor hala rakamlarım
Kendine gel kendine gel kendine gel kendine gel çarpı on
Bir şeyi söyleyince olurmuş kırk kere yağma ve bir kahve söyleyince gelmezmiş kırk yıl ya
Aslında bir Maria'nın balon kapı alması kadar ütopik olurdu bu
Latife yapıyorum sen de çay ister misin!
Çünkü beş dakika daha geçmiştir neden değersiz uykumdan
Mavi ve kırmızı düşman değildir
Buna Age of derken inanmıştım
Şimdi anlıyorum ki gözüm, burnum, ağzım her biri sıvı madeniymiştir bilahare
Ve üçe kadar sayacağım ben üç dakikalar boyunca
Bir
Bekliyorum
İki
Üç
Saat dörtelli

-Enes Bozkurt

6 Kasım 2019 Çarşamba

Memleketi İt Kopuk Sarmış

en memleketsiz çocuk benim,
dağa çıkarım ayı kovalar,
denize girerim fırtına çıkar,
bari bir kaldırıma oturayım derim,
yaşlı bir teyze yer ister,
sokakta yürüyeyim o zaman derim,
yol çalışması olur,
koşarım polis çevirmesine takılırım,
sote bir köşede dinlenmek isterim,
bıçak çeker ibneler,
şu yaşıma geldim bir çatı bulamadım,
o yaşıma geleyim eminim yalnızım,
en memleketsiz çocuk benim,
en memleketsiz adam ben olacağım,
az bir soluk aldırsaydınız fena mıydı?

-emirhan özdemir

Artık Monkeys çalmıyor

Saat 5'e yaklaşırken herkes uyuyormuş
Ama ben bağırırken kendimi duymuyordu
Bir koyun anlatıp 10'a kadar sayacağım
Şimdi gayet iyi ağlamıyorum
Yatağımın üstünde huysuz birisi var

Yapım hatası yazmadım
Bir sayfa okudum, yarım kitap
Sen beni hiç ağlamadın
Evet özgün değilim şarkılarım vardı
Var birisi üstünde huysuz yatağımın

Güneş sen doğacaksın diye uyanıyor
Ve neyin üstüne koyarsan olur:
Bir kutu org
Başarılı bir Alman yazarın kaleminden çıkmış romantik bir parçasın
Birisi var yatağımın üstünde huysuz

Ellerimle kalp yapıp ortaya bırakıyorum
Ellerimi kalıp yapıp kalbine bırakıyorum
Huysuz var birisi yatağımın üstünde

-Enes Bozkurt

Kadıköy Yolu

bir otobüsün içindeyim hapis, bir de gözlerinden ırak yaşam,
eskiden gözlerinde hapsolurdum şimdi uzağı seyrediyorum camdan,
ineceğim durağın adını bilmiyorum inanırsan,
seni terk ettiğim o an'ın ardından kaçıyorum işte,
hala tükenmeyen umudum var solumda,
bir de ısrarla git diyen gururum,
kaçtır bir ses arıyorum, gitme diyen,
uyduğum umudum olsaydı sevinçten ağlardım inan,
durmaksızın da seslenmesen olurdu,
bir nota çıksaydı ağzından en azından,
şu mapus anlarımdan atlayıp koşardım yanına,
ben gözlerini özlüyorum gözlerini,
sen her gün aynada görüp beğenmezsin ya kendini,
ben şimdi her sağıma döndüğümde,
sanki tüm kadınlar burda senden bir parça taşıyor gibi,
bütün gözler siyah bütün dudaklar nemli,
tüm cızırtılar senin sesin,
tüm kahkalarda sohbetin saklı sanki,
ah aksi halim,
giden şu ayaklarım,
hapisten kaçmazlar da şimdi,
kadın, gelme artık,
ineceğim durağa az kaldı saat de akşam vakti,
otobüsdeyim,
inanırsan tabi..

-emirhan özdemir

Turşusunu Kurdum Hayatın

su, her şeyin başı tabi,
yol var bi de uzun baya bi de,
sakallarımı kesmeyi unuttum, saçlarım dünden kalma, salamura olmuş,
yeriz,
onu da yeriz tabi.

-emirhan özdemir

Belki bir başka başkentte kavuşuruz

Ve bir hikmet vardır her nazımda
Ben göremedim
Fringe
Di Maria
Köni
Hitler
Shelby
Değeri anlaşılmamış değerler
Herkesin payı vardır bir adamın dizesinde
Herkezin
Herkezın
Herkızın

Günde 4 5 defa yeni sayfa açıyorum
Nasıl sığdırayım bunları şakaklarıma
Anı defterime
Sevgilim, anladın mı şimdi ne kadar da..:
Burçsuzum

Benim her kentim İzmir
Ve bunu söylerken ne kadar ciddiyim
Çok istediğim konsolu açıyorum gibi seni

-Enes Bozkurt

5 Kasım 2019 Salı

Etik Üzerine Denemeler

Aslanın yegane emeli avını bulmak, boğmak, parçalamak ve yemektir. Aslanın bu hareketlerini yargılayacak herhangi bir hukuki ve etik temel bulunmamaktadır çünkü aslan varoluş amacını yerine getirmektedir. Lakin insan oğlu toplumsal yapı içerisinde bazı durumlarda yadırganıp bazı durumlarda övülerek bir yapay etik üzerine temellendirilmiştir. Bir insan öldürmenin ayıplanması ve de bir insanı kurtarmanın alkışlanması tamamen bu yapay zemin içerisinde gerçekleşmektedir. Bakınız üzerinde demiyorum direkt olarak sistem içerisinde eleştiri görmekteyiz. Demek ki sosyal yapı ve gelişen bu sistem içerisinde insan benliğinin dışarısında yahut içerisinde -belirsiz- eylemlerde bulunur ve bunun karşılığını layığıyla alır. Şimdi aslan ile insan arasında bana ilkel bir fark gösterin dediğimde bunun cevabını alacağımı düşünmüyorum. Demek ki suç, günah, sevap ve de ödül tamamen modernist bir etik anlayışının ürünüdür. Soruyorum sizlere bir insan bir aslandan üstün müdür? Etik ve hukuk yapay olgular ise insanı yargılamak ne denli doğrudur? Peki bunları onayladıysanız şunu sormak istiyorum sizlere yapılan kötülükler cezalandırılmamalı mı? Aile bireylerinizden birini sebepsizce öldüren bir insan cezalandırılmazsa ne hissedersiniz? Biliniz ki bir aslan hüznünü savanda yaşar biz insanlar mahkeme köşelerinde ayrıca yargı kısmi de olsa bütün fikirleri paradoksa sürükler, duygusallık mı gerek akılcılık mı yoksa bütün her şey kurgusal bir etikten mi ibaret?

-emirhan özdemir

Lakin Anlatamam

Bilmek ister misin içimde ne saklıyorum
Anlıyorum Elenie gözlerinin parlamasından
Zihnimin derinlerini görmek istiyorsun
Lakin anlatamam
Zamanında denediğimi sen de bilirsin
Kelimelerle aramın hiç iyi olmadığını da
Belki de anlaşılmamak istiyorumdur
Diyor ya Germen bir filozof
"Her derin düşünür, anlaşılmamaktan çok anlaşılmaktan korkar"
Galiba böylesi daha iyi
Sanırsam buna bir son vermeliyim

-Ahmet CAN

Şey, biraz ütopik bir diploma bu

Omzumun üstünde saat taşıyorum
Bu boş lakırdılarımı paylaşmama engel olmuyor
Bir çıngıraklı yalan saldım aklının ucuna
Farkındayım, ölmüyor
Ama bu beni sevmene de engel değil

Ve her şey bittiğinde diyicem ki
''İstediğini aldı ve gitti?''

Güzelliğin onlarca Gigabayt
Bunu burda söylememem gerekti
Bu sabah hayalin mavi sırt çantasıyla uyandırdı beni
Gözlüklerinin altında gülüyordu
Sonra kayboldu...
O an çok üzüldüm
Ama dur bi, bir şey var
Sen yoksun

Sigaran altında ezilip can veriyorum

-Enes Bozkurt

3 Kasım 2019 Pazar

Pardon! Söylemek istemediklerim var

Fransız kalmış Rus
Alman; vatansız
Yahudi ama dinsiz
Freud... Çok bilmiş
Ona Salome söyle

İnanmak, inanmamak arasındaki perdesin
Seversem sanırım inanmak için bir
Sebebim falan olacak
Ama yok sayarsam...
Yoksayarsam... Yoksa?
Ya yoksa?

Kirpiklerin bana yaklaştıkça hissediyorum
Şu an uzaklaşıyor mesela
Başkente doğru falan
Ama başka bir ülke
Almanya?
Lüksemburg?
Uruguay?
Kanada?
...

-Enes Bozkurt

Bana sadece 5 dakika ver

Şey derdim hep ''şey''
Ne kadar uzaktan yaklaşsak da birbirimize
Sanırım ben bahsetmiştim derinliğinden
Ayık kalamama sebebimin

Safdışı edilen metropoller yaratmış Tanrı
Neden mi? Ama kendi iradesi var
Benim biraderim de var. Onun yok
İzmir'e yeni bir film gelecekmiş ileride

Sanırım sanrılarım neden yalnız
Biliyorsun? Bi kokun var ben bilmiyorum
Buna rağmen seviyorum
Ama biraz Nietzschevari

Elbet bir gün kavuşacağızdır
Tolstoy'un bisikleti gibi

-Enes Bozkurt

Cemal süreyyim biraz gözlerine


Alex’ten duydum ben de;
Sallanan kadın ve şişman saat
Birlikte şarkı söyleyene kadar
Bekliyor olacağım
İstersen 4 odacıktan birinde bekletebilirsin
İstersen hepsine yerleş
Vergi almam

Bir kutu şarapnel alır mısın bana sevgilim
Canıma yakıcam da biraz
Çünkü sıkıldımlığımı buraya yazıyorum
Ve babam bana bir şey söylemedi bunun hakkında
Ama hep derdi ki; geç kalma
Ben geç kalmışımdır biraz

Çetin’in de bir vasfı kalmadı zaten
Ben tüm ismimi kumara yatırıyorum
Hodri meydan!


-Enes Bozkurt

Sonuç da başlangıcı olan bir şey


Bilgelikle ilgili lakırdılar geçiyor elime
Ah layıkıyla ecnebileşse yabancılar
Davul ulaşıyor reyhan sıkıp uzaklardan
Aklım kalıyor ıtır nakşediyorum

İltifatlar genelde yalandır
Yazacaklarımı unuttum
Kursağımda heves taşıyorum
Bedenimden taşıyorum
Mecazlar genelde saçmadır.

Birini affedersen onu kaybedersin
Bu darağacındaki suratına değmez

Çay kupama bir vecize anlatıyorum
Varlığım aşığı olduğum her şeyindir
Hiç hayal kurmaz mısın?
Sevdiğinde bile
Hayal soyuttur benim gibi


-Enes Bozkurt

Boşluk

Boşluğu yazmak zordur Elenie
Tam doğrulurken binbir engel atlamak
Ve bakınca bir adım ilerlememiş olmak gibi
Zihninin derinlikleri de soğuktur
Belki korkarsın oralara inmekten
İnip çıkamamaktan

İnsanı ne delirtir ki
Soğuk ve yalnız olan boşluk mu
Hayır bu fazla kolay olurdu
Ki bilinenin ötesinden zorun ihtimali de yoktur
Bilinmeyene çok ilgilisin değil mi ?

Korkunu gözlerinden okuyabiliyorum
Bana yalan söylememelisin
Yanımda olsan cesaret aptallıktır diye nutuk atardın şimdi
Ben sana inanıyorum
İnsanlar seni anlamıyor diye üzülmemelisin

Cevabını bilmediğin soruları gelişigüzel dillendirme
Mesela bana sorabilirsin
Fakat gün ağırmadan önce sormalısın
İnsanlar düşlerinde mutluyken
Biz gerçeğin boşluğunda süzülmeliyiz

Sen zeki birisin değil mi?
Belki benim sorularıma da sen cevap verirsin
Belki boşluğun anlamını bana öğretebilirsin
Şimdi sana haksızlık edeceğim
Cevap veremezsen ne farkın kalır ki?

Belki de sana bu kadar anlam yüklememeliyim...

-Ahmet CAN

Fransız Sevişmesi

mevsimin en hazin sabahına merhaba de kadın,
aç gözlerini artık,
ne sislisin bu sabah, gözlüklerinin camını silmeyi unutmuşsun,
sinirinde geceden kalma.
omzunda bir pembelik bırakmışım galiba,
gözlerinin sisi bundan,
kaçıp gitmek arzusu duyma, sakın,
sana dokunmam bir daha,
söz veriyorum kadın.
ellerimi kınına geri yerleştireceğim,
dilimi dünden mühürledim,
saçlarımı bile taradım ilk ezanda.
hala mı? o kadar mı kırdım seni,
o kadar mı derinden dokundum vücuduna?
oysa son bir kadeh uzaktık mutluluğumuza.
ellerin yaka paça atmasaydı beni,
hoyratça çekmeseydin şişeleri,
belki,
belki diriltmezdim sinirimi,
hatırlamazdım aldanışlarımı,
unuttuğum, o eski plağın raflarına koyduğum kindarlığımı,
ısıtıp sunmazdım sana.

-emirhan özdemir

Dersim

yaprakları kızıl bir ağacın dibindeyim,
gölgesi seyir bahçeleri, aşkının,
rüzgar bir isim savurup kulaklarıma,
bir isim savurup ayaklarıma,
büsbütün tutsak edip beni ağacın dallarına,
nefessiz kaldım, kadın,
neferiyim artık yarınların.
yarım kalan her bir şeyin üstünde,
çiçek açmamış her bir polenin,
çiçek açmış her bir polenin ruhunda,
bir arı misali dölleyip sevdanı,
saçma kurşunu gibi savurup dört bir yana,
kaybını tutamayınca avuçlarımda,
neşeyle salladığım o sözlerin,
hüzünle vurduğu gecelerde,
bir de alkolün etkisi yok mu?
beni mahcup eden senin gözlerinde,
ben bir şiir yazarım senin özlemine,
ardından kavuşmalarımız ısıtılır ayrılık önlerine,
kavuşmalarımız, dünden yadigar aslında,
bir güz, bir yaprak dökümü ardından,
çorak toprağın üstünde biten bu ağaçta,
tutsaklıklarımı hatırlatıyor bana.
ne bir türkü çalar artık,
ne bir masal okunur çocuklara,
vurmasalar, dokunmasalar,
belki de kavuşacaktık bir çocuk rüyasında.

-emirhan özdemir

2 Kasım 2019 Cumartesi

Ölüm Ambiyansı

bir sükut içinde şarkılar mırıldansın,
bu gece..
bir kuş cıvıldasın,
bu gece..
kargalara bile razıyım kadın,
yeter ki huzur aratmasın,
bu gece..
sen, gittiğin o gün -ki gitmemiştin bile-,
ben bir sandalyede,
sağ elimde bira sol elimde cigara,
devlete küfür ederken eksenimde,
bir ses duyurdun gökyüzünde,
bir sela,
ölümün en tatlı anonsu,
ölümün en acı anonsu,
ben kalkamadım yerimden,
ben ağlayamadım o gün,
oysa en derinden acıtmıştı o ses,
annem bile o denli acıtamazdı kadın,
sen, gittiğin o gün -ki gitmemiştin bile-,
tüm anılarımızı sığdırıp küllüğe,
tüm acılarımızı doldurup çöplüğe,
neyse,
sarhoşluğun etkisinde yazmamalı,
kırılan dalların onarılmaz senin,
yani öyle bir gücüm yok benim,
ben sihirli bir adam değilim,
oysa sen sihri seversin, sihirli adamları,
kasıklarında gezdirirsin,
ben o kadar alçalamadım henüz,
ben değersizleştiremedim seni henüz,
ben geceler istedim,
uzun geceler, şarabımız eşlik etsin bize,
sen geceden kalma bir gündüz.
şimdi ne yapmalıyım?
kimi inandırıp çelme takmalıyım,
hep bir eksik ya hayaller,
seni aratmayacak ruhlara mı saldırmalıyım?
neşesi yok artık sabahların,
ki geceler ortağı yalnızlığımın,
öğle saatleri dışarı çıkasım gelmez,
ve ben her öğlen ağlarım, artık.
sen gitmedin kadın, seni çaldılar,
sevdaya karşı olan adamlar,
seni çaldılar,
bize karşı olan bütün herkes,
seni çaldı,
laleler açtın, çaldılar,
aslında hesapsız bir intikam peşindeydi hasımlar,
somut bir örneğiydin sen aşkımın,
senin gidişin soyutluğunu öldürmedi,
bilemediler.

-emirhan özdemir

Kar Tanesi Kadar Sıcaksın

bir son bu,
tükenmişlik, aslında azledilmeyi bekleyen bi melek gibi,
biraz mağrur tanrısına, biraz çekingen,
ki kırık yönleri aksine yaşamının,
derin.
sessiz bir eylem içerisinde kalbi,
zihninde bir ton kelime hapis hayatı ebedi,
varoluşsal bir çalkantı yaşayan kadın,
serzenişlerini duymaz tanrın,
ağrıyan bir dişle uyan yine,
homurdanan bir aile,
ilgisiz bir sevgili, ki aslında haklı kendine göre.
uyan ama uyuyama,
çünkü her denemesi başarısız bir eylem,
korku dolu, uzun, sığ, sancılı,
göz kapakların,
kocaman gözlerinin muhafızları,
karın tokluğuna çalışsın yine bu gece,
aslında su vermeyi ihmal etmiyorsun,
günde beş öğün.
aklının bi sınırı var ve de sabrının,
pişmanlıklar aklı başında bi insanın,
kaldırabileceği bir ağırlık gibi mi sence?
bu yük kısmen de olsa parçan,
bir ip yok çünkü sırtında,
bir kordon misali tam gövdenin ortasından,
o doğum lekesinin çaprazında birleştiriyor bizi,
ki ben kendimce haklıyken bile,
kendimce üzgünken yahut kendimce hayal kurarken,
her hareketimle seni incittiğimin farkında bile değilim,
haklı yere yahut haksız,
bilinçli bir şekilde yahut bilinçsiz,
nasıl acıtabilirdi ki zaten?
gökyüzü çok güzel, evren,
hayat, upuzun bir serüven önünde,
bir bekleyişin ardından gelen sefa,
eminim kurtarıcın olacaktır,
sen bunları okurken bir odanın ranzasında,
ben bi park köşelerinde sürtecek,
ve bu gece yine seni üzerek uyuyacağım,
ki haklı ki haksız,
ki bilinçli ki bilinçsiz,
zorla ama,
kesinlikle zorla yapılmış bir eylem olacaktır bu
tanrı böyle istiyor çünkü,
o seni böyle görmek istiyor,
o bizi böyle görmek istiyor,
yoksa bu duygusal koğuşlarda ne beni hapsederdi,
ne de seni azlederdi,
affı olmayan tek suç ölümdür,
bir gün birbirimizi affedemeyeceğiz,
ki tanrımız o gün bizi affedecek,
o bilek güreşleri bi sonuca varacak,
ve sebeplerin hepsi yok olacak meleğim,
sessizlik istiyorum, bir de tatil,
ki bi bira da fena gitmezdi şu an,
ne yapmalı dersin?
tekele mi sahile mi?
tabi ki eve meleğim tabi ki.

-emirhan özdemir

Filhakika seni çok iyi ağlıyorum


Derler ki şehirler sevmezmiş şairlerini
Sevseydi şiir olmazdı
Sevene şiir yazılır mı?
Uzaktan severdim seni;
Kirpiklerine kadar
Çok uzaktan...

Uçuyor martılar manzaramda
Manzaram çizilmiş: beton, çimento, tuğla
Kim çizdiyse yaptırsın!

Kallavi mi kallavi bi kallavi bi kallavi
Bütün insanlar doğuştan asimilizedir
Tolstoy Toy Story’de anlatmıştı bunu
Hatırlamıyor musun sevgilim


-Enes Bozkurt

31 Ekim 2019 Perşembe

Demiryolu Hatırası

dudaklarım bir panayır havasında caddenin ezgisini,
fısıldarken en tiz sesiyle kulak içlerine,
bir çamın kışın ürpermeyen yaprakları kadar soğuk,
bir o kadar derin gözlerinde anlamsızlaşması,
sözlerimin, ve ağır kokusuyla eski bir kadehte,
yıllanmış şarabımın süzülüşü ayak tabanlarımda,
buğulanmış gözlerim, sıradanlaşmış yaşlarımı neden bu denli önemli gördü?
oysa hüznü bir sigaraya sarıp ters çevirip paketimize,
açmamaya yeminli değil miydik?
karanlığımdan korkan nesil, ayakta tutarken bizi,
aydınlığımla dalga geçen kuşaklar,
sallantıdayken biz neredeydi?
ya sen öfkemi hapsederken avuçlarında,
kaşımı çatmayı unutturup gülümseten kadın,
o tokatı atmalı mıydın? en zayıf yerime,
hislerime.
şimdi o eski kuşak alaycılar ayıplamaz mı beni?
rüyalarında yeni nesil zıplayarak mı kalkmalı yatağından?
nedensizliğinle boğuşurken sen,
hastavari bir bilinçle hapsetmeli miydin beni?
özellikle kış ayları, eldivenim tüm karın suyunu çekmişken içine,
o yükü yüklemeli miydin ellerime?
bir çakmak iki beşlik bakkal önlerinde,
sürtüp geçirdiğim gençlik yıllarına,
bir anlam ararken aslında,
bu anlamı tutup da kaçmasaydın ya,
peşin sıra koşturmayıp rahat verseydin ayaklarıma.
şimdi en gülünç sabahlarına uyanıyorum İstanbul'un,
her gün ama her gün aynı balkonun altında,
aynı sandalyede aynı marka sigaramın dumanını,
üflüyorum sonsuz evrene,
bir Tanrı çıkıp sorgularsa yaşamımı,
bir motorun selesinde yahut bir köprü ayağında,
en sinsi meleği cezbederse beni,
ya yok oluş dahi anlamsız gelirse arafta,
yazdıklarım sana, ulaşmazsa,
bir sabah yatağından fırlatıp küllüğünü,
koşturmazsan mezarıma,
yine eski nesil şaklabanlar mı dua okurlar bana?
-dostlarımı hiçe saymanın kavgası mı içimde, yoksa sadakatsizliğimin acısı mı kalbimde-
kahrederken def ederse beni?
bir çiçeğin polenine can eylerse beni?
arayıp bulabilecek misin peki?
kırk yıllık kahvenin hatrı kalırsa evinde,
çinilide bir çocuk kusarsa içkiden,
sokağın en ücra memleketinde ütopyamız,
örülürse duvarlar üstüne,
yine de anlamayacak mısın kahrın beni getirdiği şu hali?
ya bir bardak bitmeyen suların hali?
kurak bir boğaz bırakmaz mı sana?
eski kuşağa ve yeni nesle veda edip,
şarabımın artığını bir bezle silip,
kırılmış herbir şeyi toplayıp yerden,
uyursam bu gece..
bir hayal kadar sevebilir misin beni?

-emirhan özdemir