2 Kasım 2019 Cumartesi

Ölüm Ambiyansı

bir sükut içinde şarkılar mırıldansın,
bu gece..
bir kuş cıvıldasın,
bu gece..
kargalara bile razıyım kadın,
yeter ki huzur aratmasın,
bu gece..
sen, gittiğin o gün -ki gitmemiştin bile-,
ben bir sandalyede,
sağ elimde bira sol elimde cigara,
devlete küfür ederken eksenimde,
bir ses duyurdun gökyüzünde,
bir sela,
ölümün en tatlı anonsu,
ölümün en acı anonsu,
ben kalkamadım yerimden,
ben ağlayamadım o gün,
oysa en derinden acıtmıştı o ses,
annem bile o denli acıtamazdı kadın,
sen, gittiğin o gün -ki gitmemiştin bile-,
tüm anılarımızı sığdırıp küllüğe,
tüm acılarımızı doldurup çöplüğe,
neyse,
sarhoşluğun etkisinde yazmamalı,
kırılan dalların onarılmaz senin,
yani öyle bir gücüm yok benim,
ben sihirli bir adam değilim,
oysa sen sihri seversin, sihirli adamları,
kasıklarında gezdirirsin,
ben o kadar alçalamadım henüz,
ben değersizleştiremedim seni henüz,
ben geceler istedim,
uzun geceler, şarabımız eşlik etsin bize,
sen geceden kalma bir gündüz.
şimdi ne yapmalıyım?
kimi inandırıp çelme takmalıyım,
hep bir eksik ya hayaller,
seni aratmayacak ruhlara mı saldırmalıyım?
neşesi yok artık sabahların,
ki geceler ortağı yalnızlığımın,
öğle saatleri dışarı çıkasım gelmez,
ve ben her öğlen ağlarım, artık.
sen gitmedin kadın, seni çaldılar,
sevdaya karşı olan adamlar,
seni çaldılar,
bize karşı olan bütün herkes,
seni çaldı,
laleler açtın, çaldılar,
aslında hesapsız bir intikam peşindeydi hasımlar,
somut bir örneğiydin sen aşkımın,
senin gidişin soyutluğunu öldürmedi,
bilemediler.

-emirhan özdemir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder